Müslümanların iki bayramı vardır. Birisi ramazan orucunun hemen bitiminde, kameri aylardan Şevval
ayının birinci günü başlayıp üçüncü günü biten Ramazan bayramıdır. Diğeri, yine kameri aylardan,
aynı zamanda hac ayı da olan Zilhicce aynının onuncu günü, yani Kurban Bayramı. Ramazan
Bayramı’nda fakirleri koruyup kollamak, yedirmek, içirmek, giydirmek ve kuşatmak hedef olduğu gibi,
Kurban Bayramı’nda da, bunların yanı sıra, kurban etleri dağıtılarak adeta et yeme imkânı
olmayanlara et ziyafetleri çekmek, böylece küçük büyük ve zengin fakir arasında tam bir kaynaşma
sağlamaktır. Cemiyetlerin temeli ailedir” veya “cemiyetler ailelerden teşekkül eder”.. Bu sözler ailenin
önemini oldukça güzel anlatıyor. Bayramlar bu duyguların pekişmesine hizmet etmektedir. İçinde
bulunduğumuz ayda Kurban Bayramı nı bir tatil olarak görme gafletine düşmeden inancımızın
gereğine göre kutlamalıyız… Bayramlar¸ sevineceğimiz¸ birbirimizle kaynaşacağımız¸ millet olarak
varlığımızı sürdürebilmek için güç alacağımız mutlu ve kutlu günlerimizdir. Ama bugün¸ her
bayramdan bir evvelkine nazaran¸ büyük bir yoğunlukla bayramın mana ve ehemmiyetinden
uzaklaşıyoruz, birer tatil günü olarak görüyoruz.. Bu hâlin çok ciddi mahzurları olduğunu zaman
geçtikçe daha iyi göreceğiz. Aileler milleti meydana getiren üniteler olduğundan, birbirleriyle
yakından ve candan ilgilenmek, acılarına, sevinçlerine ortak olmak, yardımlaşmak; birbirlerine¸ örf ve
âdetin¸ din ve nezâketin gerektirdiği şekilde muâmele etmek durumundadır. Âileler arasındaki
münâsebetler çocuklarla birlikte sürdürüldüğü için¸ çocuklar da nasıl görürler ise öyle alışırlar. Kurban
Bayramı nın temeli paylaşmaktır. Yıl boyunca etin belki de hiç girmediği evlere bu vesileyle girmesidir.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da TV ve internet ortamlarında kurban etlerinin nasıl saklalanacağı
ile ilgili haberler gözümüze çarpıyor. Oysa kurban etleri saklanmaz dağıtılır prensibi akıldan
çıkarılmamalıdır.
Şimdi bakıyoruz¸ herkes kendi âleminde ve sâdece kendini düşünmekte… Akraba¸ eş-dost ziyaretleri
ortadan kalkmış¸ yapılabilenler de nerede ise birlikte televizyon seyretmek için bir araya gelme hâline
dönüşmüş¸ ziyaret görevini yerine getirmek için elde sadece iki bayram (Kurban ve Ramazan) vesilesi
kalmış…
Birbirinden habersiz¸ irtibatsız ve ilgisiz; birbirlerinin dertleri ile dertlenmeyen¸ sevinçlerine ortak
olmayan aileler¸ bir milleti değil¸ sadece bir topluluğu meydana getirebilirler. Millet ile topluluğu
birbirinden ayırt etmek ve aralarındaki farkları fark edebilmek gerekir. Topluluklarda hâkim
düşünceler menfaat ve nemelazımcılıktır. Bunları meşhur tabirlerimizle ifade etmek istersek:
“gemisini kurtaran kaptan”¸ “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”… şeklindedir.
Böylece topluluklardaki aileler¸ artık “sevinçte ve tasada ortak” değildirler. Konu-komşu¸ akrabadindaş¸ Vatan-Millet… hakkı¸ onları ilgilendiren konular olmaktan çıkmıştır. Cemil Meriç “Bir milletin
tahakkümü altına girmek, arazisini değil adet ve an’anesini kaybetmek demektir” der.
Bunun yanında milletimizi bir araya getiren unsurlardan diğeri de Milli Bayramlarımızdır. İçinde
bulunduğumuz ayda 30 Ağustos Zafer Bayramı nı kutlayacağız. Dilerseniz bu milli bayramımızı kısaca
tanıtalım. Kurtuluş Savaşı'nın sonucunu belirleyen Büyük Taarruz'un son günü yapılan
Başkumandanlık Meydan Savaşı'nın (30 Ağustos 1922) yıldönümlerinde kutlanan milli bayramdır.
30 Ağustos Zaferi ilk olarak 30 Ağustos 1923'te Ankara Afyon ve İzmir'de şenlikler düzenlenerek
kutlandı. İzleyen yıllarda ülke genelinde kutlanmaya başladı ve Mayıs 1935'te 2739 sayılı yasayla Zafer
Bayramı olarak kabul edildi. Zafer Bayramı'nda yapılacak törenler 1981'de çıkarılan 3456 ve 4400
sayılı iki bakanlar kurulu kararnamesi ve ekli bir yönetmelikle yeniden belirlendi.
Bu vesileyle Vatanın kurtuluşu için verdiğimiz şehitlerimizi Rahmet ve Minnetle anıyor ve
kardeşliğimizi daha da güçlendiren bu bayram coşkusunun ülkemize, milletimize, İslam aleminin gönüllerine ferahlık, barış, huzur, evlerine mutluluk, ülkemize aydınlık getirmesi dileğiyle kurban
bayramınızı kutluyorum.