Bu sabah namazını eda ederken telefonum çaldı. Duamı bitirir bitirmez telefona uzandım. Alo dememle birlikte karşıdaki ses tatlı sert bir şekilde "Sayın Kültür Kuvvetleri Komutanım ee sende bir icraat göremiyoruz?" dedi. Arayan reisti. Reisim, ümmetin umudu!" diye söze başlayacakken sözümü kesti. "Ya hu çok eziliyorum bu iltifatlardan. Rabbime de şükrediyorum bizleri böyle bir makama layık gördüğü için. Ancak görevi bi hakkın ifa için saniye boş kalmaksızın bütün cehdimizle mücadele hususunda da ayrı bir gayrete ihtiyaç duyuyorum. Bu mücadelemde sana da çok büyük bir iş düşüyor sayın komutanım."
Çad ziyareti sonrası çatkapı görüşmemiz gerektiğini söyledi. Ben de hemen Beştepe kültür merkezinde düzenleyeceğim büyük toplantıya geçmek için yola koyuldum.
Bugün öğle namazının ardından düzenlenecek toplantıda yapacağım konuşmanın metinlerini yol boyu gözden geçirdim.
Bugünkü toplantıya Türkiye'min yurt dışındaki bütün konsoloslarını, büyükelçilerini ve ticari ateşelerini davet ettim. Başlangıç cümlelerimi tekrardan okudum:
"Sayın hazirun...Sayın zevatlar...Ülkemizin içinde bulunduğu meşakkatli günlerin hepimiz farkındayız. Bu günleri başarıyla atlatmak için topyekün seferberlik halinde olmalıyız. Ben kültür kuvvetleri komutanı olarak sizlere emrediyorum. Size 5 yıl süre. Bu süre içinde herkes bulunduğu ülke ile Türkiye arasındaki ticari, kültürel ilişkileri ülkemiz menfeaati lehine misliyle artırması gerekmektedir. Bakın Çad ile aramızdaki ticari ilişkinin rakamı 40 milyon dolar. Bunun artırılması gerekmektedir. Sen Çad ticari ateşesi bu rakamı artıracaksın. Allem kallem artıracaksın. Mazeret yok. Yok artıramazsan seni başarısız adledeceğiz. 5 yıl sonrasında Zile mal müdürlüğüne alacağız. Artırdığın oranda da sana hisse de, ödülde, primde vereceğiz."
Bir an aklıma zamanında Moskova Büyükelçisi Nabi Şensoy'la yaptığım görüşme aklıma geldi. O zaman Lasiad'ı kurmuştum. Dedim, "Sayın nabi Bey. Türkiye ile Rusya arasındaki bavul ticareti hakkında bilgi alabilir miyim?"
Büyükelçi ise üzgün bir şekilde "Ah be Fehmiciğim...Elimde 20 kişilik kadro var. Bahçevan, şoför, sekreter, çaycı, ofisboy, koruma dahil olmak üzere. Nasıl böyle bir çalışma yapabilirim ki?"
Halbu ki MİT'in bile yurt dışında bu hususta çalışmaları olmalı. Her yere de Reisin yetişmesi mümkün değil. Yani ülkenin bütün mekanızmalarının çalışması lazım.
Ankara'ya doğru yaklaşmışken telefonum yine çaldı. Bu kez arayan eski Cumhurreisi Abdullah Gül'dü.
"Fehmiciğim, performansını bize sakla. Yakında biz geliyoruz."
Uzun uzun birşeyler söyledi durdu. Anlam veremedim konuşmalarına. Diyemedim "siz kimsiniz" diye. "Nereye geliyorsunuz, nerdesiniz ki" gibi sorular boğazımda düğümlendi.
Neyse kafamı fazla veremedim kendisine. "Sonra konuşuruz" diye kapattım telefonu. "Bir toplantıya gidiyorum"
Notlarıma döndüm.
"Sayın zevatlar. Özellikle Müslüman halkların yaşadığı ülkelerde kültür çalışmalarına önem vermeliyiz. Müslüman çocuklarını bizim Herotürk'le tanıştırmalıyız. Oralarda çocuk edebiyatının, çizgi filmlerin ve oyuncakların bizim değerlerimizde olması lazım. Eyy Maarif vakfı. Sakın ola ki Fetö'nün yaptığı gibi yapmayasın. Türk okulları adı altında oranın çocuklarına mark Twain, Charles Dickens'i götürmeyesiniz. Kelile ve Dimme varken La Fontane de neyin nesi?
Son sözlerimi okudum.
"Ayrıca kültürel çalışmalarımızla bütün dünya çocuklarına ulaşmalıyız. Algıların ve olguların bizden yana değişmesi lazım."
Bu toplantının ardından Tokat'a geçeceğim. Orada Türk ekonomi hayatının temel taşlarını oynatacak ve ezber bozacak bir proje için bulunacağım. Bu konuyu da bilahere sizlerle paylaşacağım.
Toplantıya geçmezden önce Reisi aradım.
"Reisim toplantı başlamak üzere. Kültür Kuvvetleri Komutanı olarak sonuna kadar seninleyim. Bunu bilesin istedim. Durmak yok Cihada devam!"
FEHMİ DEMİRBAĞ